30 Ekim 2008 Perşembe

Yine Rüya

Evet.
Ya şey oluyo. Şimdi ben evden bi yere gidicem. İstanbul muuu neresi emin değilim. Bisiklete binip evden çıkıyorum, sırtımda çantam.. tam servisin falan olduğu yere gidecekken bakıyorum yol karanlık. Dinamoyu yerleştiriyorum bisikletin.. bi bakıyorum köpekler. Amaaan derken başka biri geliyo scooterla, hah diyorum geçerim arkasına gideriz beraber. Adam tırsıp dönüyor. Ben de dönüyorum. Sonra tam hatırlamıyorum bişeyler yaptım.. Sonra büfenin birine gidicem, artık yazıhaneyi aratacağım ki, hani abicim ben geliyorum da kaçırdım servisi otobüs bekliyorum gardan geçen, bekletin arabayı tadında. Büfeye gidiyorum. İngilizce başlıyorum lafa, sonra pardon ya napıyorum diyip Türkçe'ye geçiorum. Böyle bi detay vardı ne alakaysa:D
Çok garip bi rüyaydı ya çoğu dağıldı aklımdan ama yine stresli falandı. Acaba otobüs kaçırma dün tiyatro çalışmaısna geç kalmış olmamdan falan mı oluştu ki? Accayip gerildim çünkü. Neebileyim. Sabahın köründe işim gücüm yok mu ya gittim ben kkthxbai.

28 Ekim 2008 Salı

Nerdesin lan?!

Yeni blog açtım diye bir havalar. İçinde yazı yok, tüüü!

Ama bu aralar bana birşeyler oldu arkadaşlar. Ben bu aralar eccayip bir sosyal oldum. Tiyatro çalışmaları, EMO toplantısı, arkadaşlarla çıkmalar falan derken; bu pazar bir tesisat sorunu yüzünden oyunu oynatamayıp evde kalınca cidden mutlu oldum. Oyunu oynatmayı da istiyordum gerçi ama, hani bir günü rahat rahat evimde geçirmek iyi geldi. Bugün de öyle bir gün. Ama temizlik var, cevaplanacak mailler var.. Var da var. Daha da var.

Tiyatro topluluğuna girdim dediğim gibi.. Kahvemi alıp geleyim. Geldim. Hayır niye yazıyosam sanki görüyosunuz boşluk verdiğimi. Kıhkıh. ABİCİM. Üşüyorum şu an. Şu rüyadan kalktım anaaağğğğmmm diye fırladım yataktan (ki çok alakasız ve saçma bir tepkiydi, zira öyle bir şokla falan uyanmadım. öyle yataktan fırlarken gaza geldim) sonra bi üşüdüm.. bi üşüdüm! Lan nası titriyorum! Savallı bacaklarımısssss diyerek bi esofman altı giydim önce. Sonra savallı kollarımısss savalllıss bedenimisssss diyerek şu uzun kollu dalgayı giydim. Haala üşüyorum. Savallı biiisss diyerek mutfaga kostum kaave suyu koydum sonra buraya geldim. Aslında şimdi kahve midemi yakıcak ama çok üşüdüm. İçiyorum ya. Vallahi içtim. Kaave güzel bişey ya. Da sırtım da üşüyo. Salak salak hareketlenmeye başladım sandalyede. Kulaklııımı geçirdim, Yasemin Mori fısıldıyor "dünyada üzgün olmaya değer ne var" diye.

Neyse yahu, ne diyordum? Hah, evet, tiyatro! Öncelikle Allah, ne bilim, zeus, odin, ilmater ya da işte bilimum ne tanrı benim cezamı vermesin. Vermesin çünkü yemiyor, o kadar tanrı bi ceza verirse var ya, adam mahvolur. Ama yani, ben bugüne kadar bu işi niye yapmadım?! Niye?! NİYE! Zararın neresinden dönülse takla atar parandeyle bitiririm diye düşünerek kendimi teselli ediyorum. Hayır bi de çok rasgele katıldım. Deufbkt standı için masa baktım, bulamadım (hep medikonun yanında olurdu) sonra stand olan yere gittim. Bi baktım iki üç kız bi masaya bişiler yapıştırıoylar ediyolar. O ne ki yaaaa diye gittim, tiyatro diyo. Oyunlarına dair bişiler vardı sanırım, yaklaştım, yaklaştım... ve pıt... Puzzleın parçası oturdu yerine. Meraba, dedim, bişiler dedim, katılmak istiyorum ama saatler nası falan dedim. İki dakikalık konuşma sırasında çok sevdim insanları. Sonra pano taşımalarına yardım ettim, arada biraz daha konuştuk, tamam ya, dedim, evet, budur. Ne mi konuştuk? Hiç bilmiyorum, çok sevgili Demet vardı, bi de ikinci öğretimden bi arkadaş, işte nerde okuyosun hangi bölüm, fizik çok zor falan diye muhabbetler. Ama gözünün feri var ya insanın.. o ne ya? Fer ne ki? Bilmiyorum ben. Ama işte elektriği aldım. Ve toplantıya gittim (buradan bu yazıyı okumayacaksa da bana gaz veren kimberley'e de teşekkür gidiyor) alllllahh bee diye geçirdim içimden, şahane. Atölye yapıldı, "seçme" yapıldı, hala oradayım. Devam ediyorum. Ortam şahane, insanlar çok tatlı, yönetmenimiz fevkalade, en azından şimdilik ;P Zaten büyük bi heyecanla Uğur abiyi aradım (belediye tiyatrosunun yönetmeni) dedim abi böyle böyle falan. Bak oradan belli ya bende bi değişiklik var. Hayırsızım da normalde bayağı (uğur abi alıştık artık senin hayırsızlığına eşşek didi mesela).

biradımatsanbaanaadoğru. Bu yasemin mori çok hoş yau. ben çok beğyendim.

böyle yani durum, tiyatrodan çok mutluyum. bi de şekker bir 1. sınıf çıktı oradan, o da hoşuma gitti. "meslektaş" falan, hani algoritma ödevine yardımcı oldum falan (ve hayır, ödevi yapmamı istemedi, gerçekten konu anlatma şeklinde mantığını yer yer beraber bakarak çözdük, hazıra konma durumu olmadı), zaten eğlenceli bir arkadaş kendisi de. mesela ondan öğrendim emo toplantısı varmış ona gittim. ordan çıkışta bi arkadaşla alsancağa gittik falan. öyle bir zincirleme sosyalleşme durumları.

bak nası sosyalleşmişsem geçen tamamen random bi hatunla tanıştım. kampüsten bi hatun yani. tanıştık konuştuk, sonra birimiz sağa birimiz sola gittik. arada yine denk gelip el salladık. normalde ben böyle random birine laf atıcam, konuşma başlatıcam falan. Hohohohohohohahahaha. Yani. İlahi.

neyse işte, öyle yani, bu aralar gidişattan mutluyum da, vakit sorunu olur gibi oldu, eve geliyorum yorgunum felan oluyorum felan yani. FELAN. FELLONY.

kkthxbai.

Rüya

Bazı rüyalar vardır ya, gerçekten hissedersiniz birşeyleri. Az önce bana silah çekildi. Politik bi durum vardı, bir cinayet gibi birşeyler. Ama cinayet değilmiş gibi gösterilicek falan. Ve senaryoya göre koşuşturmaca olması gerekiyomuş guya. Bi bakıyorum, birileri koridorda ayak sesi yapıp yere ıvır zıvır şeyler döküyor gerçekçi olsun diye (hani koştururken saçılmış gibi). Sonra beni pis pis arada da kesmiş olan adam içeri giriyor, panjuru kapayıp kapıyı da kilitliyor. O an anlıyorum, adam döndüğü gibi çekiyor silahı. Ne yaptığını bildiğini farkediyorum adamın. Dua ediym diyorum, ama tek amacım biraz daha vakit kazanmak. Olmaz, diyor, bu da dua edicem diye başladı bitiremedi. Sağa doğru bakıyor, dönüyorum, orada birisi daha var. O sırada bu abinin üstü geliyor, bunu birşeylerle suçluyor; bi şekilde beni öldürmüyolar falan. Ama hiç hoş bir duygu değildi bu rüyayı yaşamak zira herşeyin bitme, herkesi kaybetme duygusunu gerçekten hissettim.
Naalakaysa arkadaş. Rüyaya gel.

6 Ekim 2008 Pazartesi

O değil de

Kanyak güzel ama bi gıcık yapıp boğaza takıldı mı çok pismiş yau. Öksürürken boğazımın yarısı gitti heralde.


Ha bu arada, öyle denk geldi konular, alkolik değilim ben. Valla. Hırsızlık hiiç iyi birşey değildir, hatta çoook kötü birşeydiir. Arkadaşlar öyle boş boş bakmayın, hırsız diyorum, cüzdan diyorum, çalındı diyorum. Bİ TEPKİ VERİN LAN!

Beer beer beer!

Çağlayan: Teşekkürler.

Ragnor&Jhemm: Cheers!

----

A long time ago, way back in history,
when all there was to drink was nothin but cups of tea.
Along came a man by the name of Charlie Mops,
and he invented a wonderful drink and he made it out of hops.


He must have been an admiral a sultan or a king,
and to his praises we shall always sing.
Look what he has done for us he's filled us up with cheer!
Lord bless Charlie Mops, the man who invented beer beer beer
tiddly beer beer beer.

The Drunken Rat, the Aiken Drum, the Trowles Pub as well
one thing you can be sure of, its Charlie's beer they sell
so all ye lads a lasses at eleven O'clock ye stop
for five short seconds, remember Charlie Mops 1 2 3 4 5

He must have been an admiral a sultan or a king,
and to his praises we shall always sing.
Look what he has done for us he's filled us up with cheer!
Lord bless Charlie Mops, the man who invented beer beer beer
tiddly beer beer beer.

A barrel of malt, a bushel of hops, you stir it around with a stick,
the kind of lubrication to make your engine tick.
40 pints of wallop a day will keep away the quacks.
Its only eight pence hapenny and one and six in tax, 1 2 3 4 5

He must have been an admiral a sultan or a king,
and to his praises we shall always sing.
Look what he has done for us he's filled us up with cheer!
Lord bless Charlie Mops, the man who invented beer beer beer
tiddly beer beer beer.

The Lord bless Charlie Mops!

4 Ekim 2008 Cumartesi

S.T.A.L.K.E.R. + Oblivion Lost, Vol. II

Oh yes.

Devam etmeden önce bi iki şeye daha bakalım. Mesela yapay zeka. Oldukça hoş ve gerçekçi. AI nöbet tutuyor, dolanıyor. Saldırı anında siper alıyor, hareketi koruyor, bomba atıyor. Grup halindelerse örneğin iki kişi dikkat çekmek üzere ateş ederken bir kişi sağdan iki kişi soldan dolanıp düşmanı çevrelemeye çalışıyor. Duruma göre saklanıp yerini belli etmiyorlar.Ve hain herifler, hiç de seslerini çıkarmıyolar! Öldürdüm sanıp loota başlıyosun, sessizce arkana gelip shotgunı dayayıveriyorlar enseye! Eğer farkedersen, ya da farkettiğini düşünürse diyelim, zira adamı bazen görüyosun ama o senin gördüğünü farketmeyip gizli gizli geldiğini sanıyor, sonra dönüp BAM diye kaşlarının ortasına koyuyorsun buckshotı. Düşmanlar da kanıyorlar sonra, bandajları yoksa kanayıp ölüyorlar. Sonra loot yapıyorlar! Üstüne bir de daha iyi silah bulurlarsa kullanmaya başlıyorlar. Bunu kullanmak da mümkün, örneğin, özellikle bir çatışma olacağını biliyorsan, gidip adamlara daha iyi silahlar satıyorsun ya da yere bırakıyorsun, hemen kapıyorlar ve bi ellerindeki fort-14 tabancaya, bir de verdiğin AK-74'e bakıp tüfeği çekiveriyorlar. Ha bu arada, farketmek falan diyordum. Yapay zeka otomatik olarak yerini bilen türden değil. Yani yakın sayılabilecek mesafelerden bile adamları gizlenerek öldürmek tamamen mümkün. Tabi susturucu kullanmak lazım, aksi takdirde BADADADADABURADAYIMBENDADADAD şeklinde ateş ettiğinden pek anlamı kalmıyor. Adamların silahın parlamasını veya seni görüp farketmeleri pek tabi mümkün, ancak doğru şekilde yapınca adamları teker teker temizlemek de son derece yapılabilitesi yüksek. Yapay zekanın tepkilerini görmek de güzel oluyor. Hele susturucusuz bir sniperla adamlara uzaktan saldırıyorsanız falan, görmelisiniz, kafayı yiyorlar. Bir sağa bir sola koşturan, eğilen kalkan saçmalayan tipler. Yerinizi görürlerse saldırıya başlıyorlar, ancak adamlar saklanırken, bakmıyorken (ya da mesela bomba atıp siz bakmamalarını sağlayabilirsiniz) yer değiştirmek mümkün, tekrar farkedene kadar sizin eski yerinizde olduğunuzu var sayıyor adamlar. Tabi veteranları kafalamak kolay olmuyor, ama yine de mümkün. Ah ,evet, stalkerlar tecrübe seviyelerine göre sınıflandırılıyorlar ve PDA (el bilgisayarı diyelim) aracılığıyla etraftaki Stalkerların isim, grup, oyuncuya karşı tavrı ve tecrübe seviyesini görmek mümkün. Yani etrafı temizledikten sonra PDA'ya bakmak iyi oluyor, zira bir veteran düşman varsa muhtemelen çıkıp lootlamanızı bekliyordur. Öte yandan iki acemi varsa belki çok da sorun olmayacaktır (tabi elinde Obakanlarıyla bekleyen iki adam acemi de olsa bir tehdittir, orası ayrı). Gördüğünüz üzere anlattıkça anlatıyorum, zira oyundaki olayların sonu yok. AI boşken de süper. Stratejik noktaları tutuyorlar, bu noktalardan küçük gruplar birleşip ava çıkıyorlar, dolanıyorlar. Bir noktayı tutarken bir kısmı nöbette bekliyor, bir kısmı dolanıyor, bir kısmı ateşin başına ya da korunaklı bir yere oturup geyik yapıyor, gitar çıkarıp şarkı söylüyor! Oyunun inanılmaz atmosferinde, inanın bu anlar çok değerli oluyor. Hani bir grup loner (anlatıcam) görüyorsunuz, yanlarında bir kaç zombi cesedi var, bi ateşin başındalar.. Gidip oturasınız geliyor. Hele geceyse.. Oh, evet. Gece. Neyse, böyle yani, adamlar kendi aralarında takılıyorlar. Ayrıca öyle silahınızı sallaya sallaya yaklaşırsanız hepsi silahlarını çekip tip tip bakıyorlar. Silahla konuşmaya çalışırsanız bırak len onu diyorlar bir kaç kere, dinlemezseniz yumruğu geçiriveriyorlar. Yaa, yaa.

Loner dedim, oyunda bazı gruplar var. Loner dediklerimiz, bir tarafa bağlı olmayan, kendi aralarında kurdukları kampları olsa ve birbirlerine yardım etseler de, temelde tek başına takılan asıl stalkerlar. Bu arkadaşlar Zone içinde dolanıp, anomalyler arası seke seke dolaşıp artifact topluyorlar. Klasik olarak banditler var. Emeğe saygı!!!11 mottosundan nasibini almamış bu şerrefsizler, dostum izmirli dedin ama zenci çıktı diye köşeden fırlayıp stalkerları öldürüp mallarını çalıyorlar. Yine klasik olarak military abiler var. Bunlar kağıt üzerinde mekanın hakimleri, ve arkalarında hükümet olduğundan gayet sağlam silahları oluyor. Böyle kafalarına göre stalker kamplarını basıyorlar ve %90 kill-on-sight modundalar diğer herkese karşı. Mercenary abiler var, bunlar çeşitli gruplar tarafından para yedirilmiş, iyi silahlarla donatılmış, belli amaçlar peşinde koşan tipler. Daha bir "faction" tadını veren iki grup var. Birisi Duty. Bu abiler Zone içinde kontrolü sağlamak peşindeler. Zone içinde mutantlar ve benzeri tehditlerle savaşarak, artifact yağmalama olayını minimuma indirip düzeni kurarak bir yerlere vurmayı umuyorlar. Duty ile savaş durumunda olan Freedom grubuysa, Zone'u kontrol etmek yerine anarşist yaklaşımlar peşindeler. Bu adamlar Zone'un merkezine yerleşmiş Monolith grubuyla pek bir diş dişeler, ancak onun dışında proaktif olarak Duty'ye karşı savunma yapmak dışında bir konuyu zorlamıyorlar. Monolith ise religious fanatics modunda, Zone'un merkezinde bir Monolith olduğuna ve dilekleri gerçekleştirdiğine dair efsaneye inanıyor ve bu monolithe tapıyorlar. Bu amcaları oturmuş tapınırken falan görmek mümkün, çok eccayipler. Son olarak bilim adamları var, bu abiler de araştırma peşindeler, orada burada görmek mümkün, ayrıca bir de base of operations tadında bunkerları var. Duty ve Freedom gruplarına katılmak, bilim adamlarına da destek vermek mümkün. Eğer bir tarafa katıldıysanız, adamlarına gidip gel hacı tek başıma tırsıyorum diyerek bir grup oluşturabilir, toplu şekilde gezip önünüze gelene üç tekme de basabilirsiniz ki, bu da ayrı bir keyifli olay.

Bu arada bakın yine bir bilgi çıktı arada.. Zone'un kendine has mitolojisi var. Monolith bunlardan biri. Örneğin başka bir inanca göre reaktörün oralarda ölümsüz bir controller var. Bu tarz muhabbetleri diğerlerinin PDAlarından indirmek mümkün, Local Folklore adı altında saklanıyor PDAnızda.

Controller demişken, oyundaki rakiplerinize de değineyim. Bu saydığım factionlara mensup, çeşitli silah ve zırhlara sahip insanların yanısıra, çeşşit çeşit mutant var. Kör mutant köpek sürülerinden, kan emen görünmez yaratıklara; poltergeist denen hayaletimsi varlıklardan snork denen hayvanlaşmış mutant stalkerlara... ve tüm hepsinin en korkuncu ve tehlikelisi diyebileceğimiz, psişik saldırılar yapan Controller'a... Rakip olmasa da başınıza bela olacak başka bir şey de anomalyler. Bahsetmiştim herhalde kısaca ama yine değineyim. Bunların hepsi farklı bir olaya sahip. Birisi sizi çekip havaya savururken, biri asit gibi yakıyor, öbürü elektrik çarpıyor. Bunların etki alanlarını kontrol etmek için sonsuz sayıda vidanız var, atıyorsunzu yere, düştüğü yerde bişey olmadıysa güvenlidir, basabilirsiniz. Yoksa KABAZJJJZJARRR diye elektrik dalgaları uçuştuysa, yolunuzu değiştirmek hayırlı olacaktır. Anomaly olmasa da belli bölgelerde radyasyon seviyesi de yükselebiliyor. Eğer korunmanız yoksa, inventory'den de göreceğiniz üzere radyoaktivite vücudunuza yerleşmeye başlayacaktır. Bu da gittikçe artan seviyelerde hasar görmek demek. Radyasyondan kurtulmanın rahat yolu anti-rad ilacı almak. Ancak bu ilaçtan yoksa vodka da içebiliyorsunuz, tabi görüşünüz falan değişiyor, sallanmaya başlıyorsunuz o ayrı. Rakipler zorluklar diye madem uzattım, bir de şey olayı var. Silah ve zırhınız hasar alıyor. Tamir ettirebiliyorsunuz gerçi ama yine de bir gözünüzü orada tutmak gerekiyor. Özellikle zırhlar için, zira durabilitysi düştükse korumaları da düşüyor. Bir bakıyorsunuz delik deşik olmuş aşmış zırhınız, çakma bir ceket kadar bile koruyamıyor sizi. Yaa, yaa.

Hah, şimdiiii. Ne diyordum?

Nedir bu oyunu "aaabiiiiii" diye anlattıran? İşte işte, tüm bu olayların birleşimi. Yani şöyle oluyor mesela. Kamptan çıkıyorsunuz bir görev için, kampın hemen dışında dolanan stalkerlara mutantların saldırdığını görüyor ve yardıma koşuyorsunuz. Kısa bir çatışmanın ardından mutant köpekleri yeniyorsunuz, yaraları sarıp birşeyler yiyorsunuz. Sizin stalker kankalar da aynısını yapıp bi tarafa doğru gitmeye başlıyorlar. Bakıyosunuz.. siz ne ya. Abi bakıyosun, gittikleri yer stratejik bir nokta; köprüdür, küçük bi köy ya da büyükçe bir binadır.. E tabi gönlün el vermiyor, yürüyün kardeşlerim diyerek sen de katılıyorsun. Saklanıyorsun, sizinkiler dalarken etraftan dolanıp yanlarından giriyorsun. İkisini aldıktan sonra yerini farkediyorlar, bir bomba sallıyor ve yerini değiştiriyorsun. Seni öldürmek üzere ikisi gidiyor, yeni sote mekanından adamları rahatça vuruyor ve sizinkilerle çatışanların arkasından giriyorsun. İki ateş arasında kalan grubu bitiriyorsunuz. Yara sarıp, yemek yiyip yağmadan payını aldıktan sonra saate bakıyorsun, biraz dinlenmeye karar veriyorsun, zira hava birazdan kararacak ve gece vakti yolculuk etmek tehlikeli olabiliyor. Uygun bir yere gidip kıvrılıyorsun içine uyku tulumunun.... (bilerek bahsetmedim söyleyeceğim şeyden şimdiye kadar)... ve bir zonklama sesiyle, kırmızı bir gökyüzüne uyanıyorsun. NPCler huzursuzca etrafa bakınıyorlar ve heryeri rahatsız edici bir sessizlik kaplıyor. Sonra heryer kararıyor... Ve birden gündüz gibi aydınlanıyor! Saate bakıyorsun... hala gecenin bir yarısı! Nihayet, kendini gösteriyor: Bir sarsıntı, bir gürleme! Zone başka bir kriz geçiriyor: bir blowout! Tüm NPCler deli gibi güvenli bir yer bulmak üzere koşuşturuyorlar, mutantlar kafayı yiyorlar ve saldırganlığın dibine vuruyorlar. Bir dakikayı bulmayan bir süre içinde her yer bir kararıyor, bir aydınlanıyor; arada gökyüzü kıpkırmızı oluyor ve yer sarsılıyor. İçgüdüsel olarak kaçma ihtiyacı benliğini sarıyor. Şanslıysan korunaklı bir yere giriyorsun: Bir sığınak, bir bina, bir tren vagonu! Güvenli bir yere kaçamayacak kadar şanssız olanlarsa kızıl gökyüzü altında inanılmaz yoğunlukta radyasyon ve nükleer serpintiye maruz kalıyorlar. Mutantlar acı içinde yere yatıyorlar, mutant olmayanlarsa genelde hayatta kalamıyorlar; ya da hayatta kalmak için sayısız anti-rad/medkit harcıyorlar, tabi ellerinde varsa. Bir kaç dakika sürüyor bu panik durumu. Son bir kararmayla bitiyor, ve ortaya yeni çıkan pek çok mutant deli gibi en yakın yere saldırıyorlar. Eski anomalyler yokolup yenileri ortaya çıkıyor. Anlayacağınız, korkunç bir kaos bu blowout. Ve rasgele, herhangi bir yerde herhangi bir zaman olabilir. Murphy kuralları genelde işliyor, en olmaması gereken yerde oluyor. Ancak bu oyuna cidden inanılmaz bir gerilim katıyor.. Blowout efektleri zaten adamı bitiren cinsten.


STALKER böyle bir oyun işte. Sizi içine çekiyor, heyecanla kavrıyor, içgüdülerinize ulaşıyor ve kendinizi kaptırmanız için elinden geleni yapıyor. Oyunu olabildiğince kendinizi kaptırabileceğiniz şekilde, mümkünse loş bir ortamda oynamanızı tavsiye ederim. Oyun o kadar dolu dolu ve açık uçluluğu o kadar güzel ki, cidden oyunu oynadıkça oynayasınız geliyor.

S.T.A.L.K.E.R. + Oblivions Lost 2.x is Maelstorm approved. Mael out.

3 Ekim 2008 Cuma

S.T.A.L.K.E.R. + Oblivion Lost

Öncelikle bu yazıyı bana bu oyunu ve modu bulaştıran insanlara adıyorum. Oyunu kimden bulduysam o, tanistlin, pixelponny, kavuncu. Monolith sizi nasıl biliyosa öyle yapsın.

Şimdiii (kalacağın yer Avköy:D), nasıl başlasam diye düşünüyorum. Dııııt. Dııt. Dıtdıtdıtdıtdıt. Tamam. Düşünmedim aslında sadece böyle şeyler yazdım. Ama su kaynadı, kahvemi hazırliym geliym.
Geldim.

Başlayalım bakalım. STALKER, bir FPS, ancak bolca RPG öğesi taşıyor. RPG öğesi denince akla gelen şey tabi hemen tecrübe kazanma, gelişme falan oluyor. Yok canım. Öylesi yok. RPG öğesinden kastım, belli bir serbestlik düzleminde kendi yolunu çizebilme, görevler alma ve ödüllendirilme. Yoksa karakter oyunun başında da sonunda da aynı. Farklı şey, elindeki silah, üstündeki zırh ve belindeki zavazingolar oluyor. Oblivion Lost ise bir STALKER modu. Ancak oldukça büyük bir mod ve pek çok modun özelliklerini alıp birleştirmiş adamlar, oldukça kapsamlı ve buglardan da bayağı temizlenmiş bir hale getirmişler. 2.x serisini oynuyorum, şimdiden söyleyeyim. Oyunun vanillasını bitirmedim, bir yerde bırakıp, patchleyip bir de mod kurdum ve öyle oynadım. O yüzden pek çok şey vanilla da var mı yok mu bilmiyorum. Bu yazı da STALKER+OL 2.x üzerine işte.

Neyse, nedir peki STALKER? STALKER, hayali bir gelecekte geçiyor. Bu evrene göre Çernobil'de ikinci bir nükleer facia yaşanıyor, fakat bu sefer sonuçları farklı oluyor. Nükleer Santral merkezli bir bölge oluşuyor, ki bu bölgeye The Zone diyoruz, ve bu bölgede accayip olaylar vuku buluyor. Çeşitli mutantlar, anomaly adı verdiğimiz anormal oluşumlar... Aslında bir süre kimse yaklaşmaya cesaret edemiyor. Ancak daha sonra birileri buraya girmeyi akıl ediyor. Girip burada oluşmuş radyoaktif maddeleri buluyor, ki bu maddelere artifact diyoruz. Bu maddeler tabi ki el altından satılıyor ve bilim adamları ve/veya koleksiyoncular inanılmaz paralar ödüyorlar. Durum böyle olunca, daha fazla insan girmeye başlıyor. Arttıkça artıyor sayı, ve sonunda Zone içinde kendine has bir sosyal yapıya sahip oluyor. Oyunumuz bu zamanlarda geçiyor. Zone'un, tabir-i caizse genel bakireliği bozulmuş, ancak halen pek girilmeyen ya da efsanelerle anılan bölgeleri var (özellikle merkeze yakın kısımlar). Zaten daha detaylı anlatacağım dünyayı, bu bir ön bilgi olsun.

Sıkıcı detayları hemen anlatıp geçeyim. Oyunun grafikleri teknoloji kölesi değilseniz son derece yeterli. Optimizasyonu pek iyi değil gibi, ancak yine de gayet oynanıyor. Sesler oldukça iyi, seslendirmeler kalbinizi kazanıyor, yine anlatıcam bunu da. Arabirim falan da fena değil. Genel olarak daha rafine edilebilecek bir oyun, hani bir Blizzard Touch iyi gidermiş, ama çekilemeyecek kadar kötü falan değil. Ancak sistem seçiyor dediler, bilemiyorum.

Gelelim güzel kısımlara. Laf lafı açsın, karakterden gireyim. Karakterimiz, "Marked One", bir Stalker, hatta koluna da damga vurmuşlar S.T.A.L.K.E.R. diye. Başka bir Stalker tarafından, hepsinin ölü olması gereken bir grup cesedin arasında hayatta bulunuyor ve Sidorovich isimli tüccara götürülüyor. Sidorovich gibi tüccarlar, Zone'da önemli bir yere sahipler, zira dış dünyayla bağları var. Stalkerlar artifactleri bulup bu amcalara satıyorlar, bu amcalar da dışarıdan onlara silah, zırh, yiyecek falan temin ediyor. Karakterimizin özellikleri az: taşıyabildiği ağırlık, health regeneration ve resistancelar var. Ağırlık kapasitesi değişmiyor, ta ki Exoskeleton denen destekli zırhları bulana kadar. Böyle bir zırh giydiğinizde 20-30kg falan artıyor (normalde 50, OL'da 80 zırhsız) health regen ve resistancelara gelince. Giydiğiniz zırh size resistler veriyor ve artifactleri kemerinize takarak health regen ve ek resistancelar kazanabiliyorsunuz. Başka da bi değişken yok zaten.

Silahlar
Gelelim oyundaki oyuncaklarımıza... Elinize geçirebileceğiniz silahlar arasında Ak-74, AN-94 Abakan, FN F2000, SIG SG-550, H&K G36 gibi daha bir assault amaçlı tüfekler, VSS Vintorez, Dragunov SVD gibi "sniper" aletler, SPAS-12 gibi shotgun türevleri ve desert eagle'dan fort 12'ye pek çok tabancanın yanısıra kullanımı daha kısıtlı RPG-7 gibi oyuncaklar bulmak mümkün. Mermileri ortak ve farklı olan silahlar bulmak mümkün. Örneğin AK-74 ve AN-94 türevleri aynı mermileri kullansa da, H&K G36 için bu mermiler işe yaramıyor. Bunun yanısıra modifiye silahlar da oyunda mevcut. Bu modifikasyon bazen daha hızlı ateş etmek, bazen çıkarılamaz bir susturucu ya da grenade launcher olabildiği gibi, farklı mermileri kullanmak üzere değiştirilmiş silahlar da var. Kendiniz de çeşitli susturucu, dürbün ve grenade launcherlar bulup silahlara monte edebilirsiniz, ancak her silah böyle eklere açık olmadığı gibi, örneğin Nato silahlarına göre yapılmış bir dürbünü Ak-74'e yerleştirmeniz de mümkün olmayacaktır. Örneğin ben ilk oyunda hızlı ateş eden bir AK-74U bulmuştum, alete susturucu, dürbün ve launcher ekledim, cillop gibi oldu. Şimdiyse farklı silahlar kullanıyorum. Eğer bu silahlar yetersizse, Arsenal modunu da kurabilirsiniz.

A-Life&Dünya
Stalker, Alife denen sistemi kullanıyor. Bu sistem sayesinde, siz orada olsanız da olmasanız da, NPCler her bölgede çarpışıyor, dinleniyor, hareket ediyorlar. Bunun üstüne bir de rasgele olaylar eklenince, ortalık iyice şenleniyor. Bir bakıyorsunuz, ilk kampa askeri güçler baskına çıkmış; ya da mutantlar bir stalker kampına saldırmışlar. Daha sonra döndüğünüzde o kampta bir kaç stalker ve etrafta cesetler buluyorsunuz. İleride tekrar geldiğinizdeyse mutantlar ve stalker cesetleri. Güzel kısmı, scripted olmaması. Yani her seferinde değişiyor olaylar. Bu olaylara katılmak ya da katılmamak elinizde. Bir grup mutanta karşı küçük bir kampı korumak eğlenceli olsa da, sizi gördüğü yerde mıhlayacak haydutların mutant köpek ve kurtlarca öldürülüp, hayvanların cesetlerini sürüklemesini izlemek de insana sayko kilır bir haz verebiliyor. Zaten Alife, oyunu diğerlerinden ayıran keyifli yönlerinden. Yoksa dümdüz görev yaparsanız oyunu saatler içinde bitirmeniz işten değil. Ancak oyun size rol yapma, gezme, yağmalama ve bunları dinamik bir ortamda yapma şansı tanıyor. Tabi boş boş dolanmak bir yerden sonra sıkabilir, ancak oyun size amaçlar sunuyor. Belli kişilerden alacağınız görevler sizi Zone'un çeşitli bölgelerine yollayabildiği gibi, öldürdüğünüz Stalkerların üstünden çıkan bilgilerle de sakladıkları eşyaları bulabiliyorsunuz. Bu bilgiler haritanıza konuyor, üstüne getirince "Şurada bir kayanın altına sakladım herşeyi" gibi bir not görüyorsunuz. Sırf bu yağmayı toplamak bile zaman alıyor. Görev alırsanız zaten geziyor dolaşıyorsunuz. Üstünde bir de artifact toplamak için gezmek mümkün. Bu artifactleri satmak ya da kullanmak da size kalmış.

Artifactler&Anomalyler
Artifactler, Zone'da ortaya çıkan radyoaktif maddeler. Anomaly'lerse, bu artifactleri doğuran, fenomenler. Ancak gözlerinizle etkilerini görüyor, hatta acısını hissediyorsunuz. Örneğin burner isimli anomaly, yerden yükselen bir gaz sızıntısı ya da ısı haresi gibi farkedilebilir ve yaklaşıldığında etrafa ateşler saçar. Öte yandan whirligig kendisine yaklaşıldığında belli bir alandaki herşeyi çekip, tek bir noktada sıkıştırıp patlatır. Ateşlerden korunmak ya da whirligig çekmeden koşup kaçmak mümkün olsa da, yanlış zamanda yanlış yerde olup bir anomaly'ye kurban gitmek hiç de zor değil. Zone'da dikkatli olmakta fayda var. Bu anomalylerin bir olayı da, dediğim gibi artifact oluşturmaları. Örneğin burner'dan droplet, fireball ve bir tane daha artifact oluşuyor. Artifactlerin avantaj ve dezavantajları var. Bu dezavantaj bazen kanamaları artırma ya da mermilere karşı direnci düşürme olduğu gibi, bazen de doğrudan radyoaktivite olabiliyor. Bunu karşılamak için de radyoaktiviteyi düşüren bir artifact takmanız gerekecek. Aynı zamanda çeşitli yerlerden (görev veya loot gibi) bulabileceğiniz recipeler sayesinde artifactleri değiştirmeniz ya da birleştirmeniz de mümkün. Ortaya çıkan artifactler bazen eskisinin bir üst versiyonu, bazense yepyeni özelliklere sahip oluyorlar. Kullanmadıklarınızı ister bu sebeple tutabilir, isterseniz satabilirsiniz.



Peki oyunu güzel kılan nedir? Yani kemere artifact takıp bonus almak falan hoş, ortam da hoş da.. nedir?
Bi ara devam ederim, uykum geldi. Siyu.

Evim güzel evim

İzmir'i seviyorum. Evimi seviyorum. İzmir'e girince otobüsler mutlu oluyorum. Ege'yi seviyorum zaten ben. Ankara falan iyi hoş ama bi kordona çıkamamak, bi denize karşı oturamamak nedir yahu? Öyle şey mi olur?!

Cidden, nasıl bir psikoloji bu emin değilim. Yani bakıyorum şöyle.. Etraf dağınık mesela, toplamam gerekicek. Bi sürü iş güç var. Kapıdan inince kahvelerin çapraz ateşine tutuluyorum (evime gelenler biliyor ne demek istediğimi), hava sıcak ve nemli ve ben zaten kolay etkilenirim sıcaktan falan filan. Ama burada olmayı seviyorum.

Dışarıda kapalı bi hava var, kahve yaptım kendime, müzik açtım sevdiğim.. Konuşuyorum milletle msndir skypetır ircdir. Bakınıyorum panoma. Pek bişi kalmadı aslında panoda. Penguenin 3. yılda verdiği poster, 2008 takvimi, Welcome to Gettysberg tabelası altında bi Marine olan resim (SC manualından), bi kaç kart falan (otobüs şirketi-lokantalar), bi kaç rozet; bi ara çalıştığım yerdeki arkadaşların maillerinin listesi, bi arkadaşın bana yazdığı not (yazan Metin diye bi arkadaş "abi 30 yaşındasın çocuk gibi kağıta yazıyosun ya" diyo notta), hepsi bu. Ama pembe pembe duruyor işte, seviyorum.

Kara Elf üçlemesinin kitapları var rafta, sayısız defter var, Cd/dvd kutuları var. Mesela Diablo'yu görüyorum, C&C: First Decade'i görüyorum. Bi sürü dergi var, bi sürü kitap var. Karışık ya. Bakiym ne görücem. Küçük Ağa var Tarık Buğra'nın, Yüzüklerin Efendisi'nin şu 3in1 cildi var (doğum günü hediyesi <3).. daha daha. Picasso'yu anlatan bi kitap var.. sanırım nesneye yönelik programlama kitabı var bi de. Neyse işte. Çok karışık yani. Çok acayip. Ama burası BENİM. Bana dair. Benim inim. Sanırım biraz içgüdüsel bişey, neodantel (neoentelin bi öncesi) zamanlarına falan dayanıyor. Aslında cidden, beni yansıtıyor. Yani içeride çok şey var. Çoook çok. Ama bulabilene. Potansiyel yüksek ama kendisinde iş yok, karmakarışık bi şey görüyosun bakınca. Hani sana kendini sunmuyor, sunuyorsa da başlıklarla falan sunuyor. Girip kurcalamadan bişi bulmak zor. Öte yandan çok kurcalatmak da istemiyor. Ne istediğini biliyorsan ya da rasgele girerek bişi alabilirsin, ama kurcalamak? I-ıh. Öyle bişey işte.

Bi de Poporing peluşum var, o da süper. Ebek.